Akdeniz'in incisi Antalya, sadece doğal güzellikleriyle değil, aynı zamanda binlerce yıla uzanan zengin tarihiyle de nefes kesen bir şehir. Her köşesinde farklı bir medeniyetin izlerini taşıyan bu topraklar, adeta açık hava müzesi gibi. Gelin, Antalya'nın tarih sahnesindeki yolculuğuna birlikte çıkalım.
Antalya'nın bilinen tarihi, M.Ö. 2. yüzyılda Bergama Kralı II. Attalos'un emriyle başlar. Efsaneye göre, Kral Attalos'un "Bana yeryüzü cennetini bulun" talimatıyla keşfedilen bu eşsiz coğrafyada kurulan şehre, kurucusunun adına atfen Attaleia adı verildi. Kısa sürede bölgenin en önemli liman kentlerinden biri haline gelen Attaleia, ticaretin kalbi oldu.
M.Ö. 133 yılında Bergama Krallığı'nın Roma İmparatorluğu'na miras kalmasıyla Attaleia da Roma topraklarına katıldı. Roma döneminde şehir, büyük bir refah ve gelişim yaşadı. Özellikle M.S. 130 yılında İmparator Hadrianus'un şehri ziyareti, Attaleia için bir dönüm noktası oldu. Bu önemli ziyareti onurlandırmak için inşa edilen ve günümüzde hala şehrin en görkemli simgelerinden biri olan Hadrian Kapısı (Üçkapılar), Roma mimarisinin ihtişamını gözler önüne seriyor. Bu dönemde Antalya ve çevresi, Perge, Side, Aspendos, Termessos gibi dönemin en büyük ve en önemli antik kentlerine ev sahipliği yaptı. Bu şehirler, tiyatroları, agoraları ve tapınaklarıyla Roma kültürünün izlerini günümüze taşıyor.
Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasıyla Attaleia, Bizans İmparatorluğu'nun bir parçası haline geldi. Bu dönemde bir piskoposluk merkezi olarak önemini sürdüren şehir, Hristiyanlığın yayılmasıyla birçok kiliseye ev sahipliği yaptı.
Ancak 13. yüzyılda Anadolu'ya gelen Selçuklu Türkleri, Antalya'nın kaderini değiştirdi. 1207 yılında I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından fethedilen Antalya, Selçuklu topraklarına katıldı. Selçuklu dönemi, şehrin kültürel ve mimari yapısında önemli değişimlere yol açtı. Selçuklu mimarisinin en özgün örneklerinden biri olan ve Antalya'nın siluetini süsleyen Yivli Minare, bu dönemin izlerini taşıyor. Antalya, Selçuklular için hem ticari bir merkez hem de Akdeniz'e açılan bir kapı görevi gördü.
Anadolu Selçuklu Devleti'nin zayıflamasının ardından Antalya ve çevresi, Teke Beyliği'nin hakimiyetine girdi. Ancak çok geçmeden, 14. yüzyılın sonlarında Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlı döneminde Teke Sancağı'nın merkezi olan Antalya, Akdeniz ticaretinde önemli bir rol oynamaya devam etti. Kaleiçi'ndeki geleneksel Osmanlı evleri, dar sokaklar ve tarihi surlar, bu dönemin mimari mirasını günümüze taşıyor.
I. Dünya Savaşı'nın ardından kısa bir süreliğine İtalyanlar tarafından işgal edilen Antalya, 9 Temmuz 1921 tarihinde Milli Mücadele ile yeniden Türk egemenliğine geçti. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Antalya, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir ili olarak hızla kalkındı. Özellikle 1980'lerden itibaren turizmin gelişmesiyle şehir, uluslararası alanda tanınan, modern ve canlı bir metropol haline geldi.
Antalya, her bir taşında binlerce yıllık hikaye barındıran, geçmişle bugünü harmanlayan eşsiz bir şehir. Antik kalıntılardan Selçuklu eserlerine, Osmanlı izlerinden modern mimariye kadar Antalya, adeta tarihin canlı bir aynası. Bu zengin miras, şehri ziyaret eden herkesi kendine hayran bırakıyor.